SUNUŞ:
Abdurrahman Dilipak, Türkiye’nin son yarım asrı aşan kimlik ve kültür hayatında hem okuyan, hem yazan, hem de söyleyen bir yazarı olmuş. Farklılığını fikri tayfında barındıran bir isim. Onun için hakikatin ve gerçeğin bilgisine ulaşmak gibi bir okuma ideali var. Bu metot ona kendisini aşmanın yollarını yapan bir ufuk açmakta. Kendisi bu durumu, ‘Hakikat’e yükselmek için hem iç hem de gerçeğin bilgisine ihtiyacımız var.’ şeklinde dile getiriyor. Okuma hedefini ‘akletmeye’ ve ‘fikir edinmeye’ dönük bir çaba olarak ifade etmekte. ‘Muhakeme’, ‘kıyas’ ve ‘analitik düşünebilme'(tahkik) ölçüsü, maarifimize temel perspektif oluşturacak nitelikte. O herkesten faydalanan ve kendi yol azığını kendisi hazırlayan biri. Davet ettiği alan ‘birey kimliği’ vurgusu. Bu nedenle okumak onun için ‘kafayı kiraya vermenin’ ötesine geçip, bilmenin bilgisine ulaşmanın bir aracı olarak görülmekte. Zihin ve ufuk açıcı bir cevap eşliğinde hayatını ideallerine hasretmek isteyenlere oldukça geniş kapsamlı bir kitap liste çerçevesi.
Alakadarlarının ve kitap muhibbanının bilgilerine sunulur.
Maarifin Sesi: Kitap okuma da ‘ilk on’ favori/öncelikli kitap listenizi bize verebilir misiniz?
DİLİPAK: Ben Hanefi’yim. ‘Hanefici’ değilim. Tıpkı “Müslüman” olup, Müslümancı olmadığım gibi. Haksızlık yapan birinin Müslüman olması, benim onun günahına sahip çıkmam anlamına gelmez. Ben hayvana zulmeden insandan yana değil, hayvandan yana olurum. Ahlâkı güzel bir Şafi, Maliki, benim için ahlaki zaaf içindeki Hanefi’den değerlidir.
İmamı Azam’a, iki talebesi, yani İmam-ı Yusuf ve İmam-ı Muhammed birlikte itiraz ederlerse, Hanefi fıkhına göre, İmam-ı Azam’ın görüşüne değil, İmameyn’in görüşüne göre amel edilir.
İmamı Azam ve İmamı Şafi, kanın abdesti bozup bozmayacağı konusunda ihtilaf ettiler. Bu ihtilaf sebebi tartışma konusu değildir. Şafi ve Hanefi biri ameli konuda, “Ruhsat” ve “Azimet”i tercih edebilecekleri gibi, onları bu sonuca götüren süreçteki, deliller ve tespitleri dikkate alarak tercihte bulunurlarsa, fıkhetmiş olurlar. Ve burada Allah’ın razı olacağı eylem, Allah’ın rızasını ararken aklını kullananların bu arayışıdır, kolay bir “taklitçilik” değil. “Tahkik” “Taklit”ten daha iyidir. Ama unutmayalım ki, akıl tek başına Hakikat’ın kaynağı ve ölçüsü değildir. Ve bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır olabilir. Kişinin bilgisine ve aklına mağrur olması, akıllıca bir durum değildir.
Vahy’e şahitlik yolunda, kitap ve usul. Akaid, Risalet çerçevesinde Siyer ve Hadis, usulü ile birlikte, Peygamberler Tarihi, İslam Tarihi (Mezhepler tarihi dahil), temel dini metinler, Zamana ve mekana dair kitaplar. İdeolojik, Felsefi, Politik farklı görüşleri, karşılaştırmalı okuyorum. Mutlaka mantık, matematik, geometri, kimya, bilişim, edebiyat ve sanatla ilgili metinler de okumak gerek diye düşünüyorum. Kafayı kiraya vermek yok. Biz kimsenin İlahı ve Rabbi değiliz, Allahtan başka kimse de bizim İlahımız ve Rabbimiz değil. Din ve devlet büyüklerini de İlah ve Rab edinmeyeceğiz. “Raina” demeyeceğiz, “Unzurna” diyeceğiz.
Ben herkesten faydalandım ve kendi yolculuğumun azığını kendim hazırladım. Benim gittiğim yoldan benim vardığım sonuç kendi gerçekliğimdir. Benim okuduklarımı okuyarak değil, kendi seçtikleriniz yolundan, benim tam karşımda bir görüş sahibi olsanız da (İman birliğimiz kardeşliğimiz için yeter. Farklılığımız düşmanlık içermiyorsa zenginliktir.) aslında usuli olarak benim tecrübemden yararlanmış olursunuz. Bu tekâmül için, inananları parmak uçları gibi farklı yaratan Allah’ın bize yönelik kulluk imtihanı için daha iyi bir yol olabilir.
Selam ve dua ile.