Yıl 1975 idi. Yurtta boşalan altı İl de Senatörlük seçimleri vardı. Urfa’da da iki Senatörlük için seçim yapılacaktı. Milli Selamet Partisinin Senatör adayı Mehmet Yetkin Hoca idi. Mehmet Yetkin kibar, bilge, hatır şinas, munis bir zat idi. Şık giyinen bir Urfa beyefendisi idi. Konuşurken kelimeleri lügattan cımbızla çeker öyle konuşurdu. Endüstri Meslek Lisesinde Matematik öğretmeni idi. Öğrencileri arasında sevilen ve sayılan bir öğretmendi. Milli Selamet Partisi İl Başkanımız Kemal Kayacan ile Merkez ilçe Başkanımız Remzi Küçük ağabeyler birlikte Mehmet Yetkin’in aday olmasına Genel Merkezi ikna etmişlerdi. Kemal Kayacan ağabey sportmen, pehlivan yapılı, yakışıklı, konuşurken tok konuşan ve kendine öz güveni olan biri idi. Uzun boyuna uygun iri bir baş taşırdı gövdesinin üstünde. Kemal Kayacan iyi bir tüccar idi. Urfa da MAN bayii idi. Beyaz eşya da satardı. Onun gür sesi etrafı titretirdi. Dükkanlarının bitişiğinde Kitapçı Eyyüp Karakeçili ile tüccar terzi Mehmet Yeşilnacar’ın dükkanları vardı. Camcı Celal Fener de onlara komşu idi. . Remzi Küçük ağabey ise, Karameydan Hüseyin Paşa Camiiyle , Yıldız Meydanı arasında halı dükkanı bulunan köy ağası, sinir küpü ama , dürüstlük abidesi biri idi. Onun davaya bağlılığı az insanda bulunurdu. Remzi Küçük ağabey de iyi bir tüccardı. Halı ticareti yapar idi Remzi Küçük ağabey. MSP Anadolu’nun inançlı insanlarını bir araya getiren yerli milli bir hareket idi. Bizim davamız Hakkın yeryüzünde hakim olma davası idi.
Bir sevda idi bizim davamız.
Anadolu insanın ruh köküne bağlılık bir davası idi bizim davamız. Bu davanın siyasi mimarı Necmettin Erbakan Hocam da tamam demişti Mehmet Yetkin hocaya. Adaylar resmen ilan edilmiş bizlerde hummalı bir şekilde siyasi çalışmayı devam ettiriyorduk Parti il merkezinde. Urfa’nın mahallelerini, salon toplantılarını konuşmacı olarak kürsüleri çınlatıyorduk. Genç öğretmenlerden Adil Saraç, Mehmet Oymak, Halil Soran, İbrahim Halil Çelik, Ömer Saatçı, Mehmet Çini , Hayati Baziki, Hüsnü Küçük, Ali Kazaz, Müslüm Çiftçi, Abdülkadir Subaşı ve Salih Beşkardeş ile Mimar Müslüm Tüysüz , mühendis Necati Tüysüz ve Mehmet Kayacan, İsmail Dağbaşı ile Mahmut Karagün gibi gençler olarak büyük bir gayretle çalışıyorduk dava adına. Milli Selamet Partimizin dışında şehir merkezinden diğer güçlü aday ise, CHP ‘den Avukat Abdülgani Demirkol idi. Adalet Partisinden de Siverekli Diş Doktoru Hasan Oral ağa idi. Urfada seçim bu üç aday arasında geçiyordu. Biz o zaman dealist genç memurlar olarak siyasetin tam göbeğindeydik. Bu seçim çalışmalarında Mehmet Yetkin’nin oğlu Abdurahman Müfit Yetkin’i tanıdım. Müfit Yekin o zaman Eczalık Fakültesinde okuyordu. O da babası gibi sakin, az konuşan biri idi. Uzun boylu , yakışıklı ,temiz bir genç idi. Günlerce birlikte çalıştık seçimde onunla. Seçimde sandıklar açılınca Senatörlerin birini CHP , diğerini de Adalet Partisi kazandı. MSP otuz altı bin rey almamıza rağmen biz kazanamadık. Çok üzülmüştük ! Seçim kaybetmek ne kadar zor imiş meğer? Hüngür hüngür ağladık kahve köşelerinde seçim neticelerini siyah beyaz televizyondan seyredip dinlerken.
Ne günler idi o günler?
Dava aşkı, bizi dağ taş demeden koşturuyordu yollarda. Bu yenilgi bizi bilemişti geleceğe. Umudumuzu yeşertmişti yeniden dirileceğimize. . O seçim sonuçları, seçime emek veren bizleri çok daha iyi çalışmak gerekirmiş kanaatına vardırmıştı. Çok çalışacaktık çok ki, başarılı olalım diye yeniden! Urfaya seçim çalışmalarına gelen muhterem Necmettin Erbakan Hocam, Balıklıgöl’deki seçim konuşmasında halka hitap ederken: “ Muhterem , aziz Urfalı kardeşlerim ! Biz seçimleri kazandırsak hazreti Ömer gibi sırtımızda evlere un çuvalını taşıyacağız! “ dediği için mahkemeye verilmişti. Bu konuşmayı şeriat propagandasına sokmuşlardı. O günün baş belası 163 ten dava açılmıştı Erbakan Hocamıza . Bu dava da yıllarca devam etmişti. Daha sonra benim siyaset sahnesinde Belediye Başkanlığına seçilince Müfit Yetkin ve muhterem babası ile münasebetlerimiz daha da iyi olmuştu . Abdurrahman Müfit Yetkin Eczacılıkla birlikte ilaç bayiliği ve oto alım satımı işlerini yapıyor, bir taraftan da modern çiftçilik yapmaya çalışıyordu . Onunla dostluğumuz devam etti ta ölümüne dek. Müfit Yetkin ketum, işini bilir ve kibar bir insan idi. Dostlukları mesafeli ve ölçülü idi. O iyi bir çiftçi olmayı arzu ederdi, Urfa’da . Ticaretteki başarısı onu MÜSİAD‘ın Urfa Başkanlığına taşımıştı.
Milli Görüşün genç liderlerinden İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının yeni kurdukları Adalet ve Kalkınma Partisinin Urfa İl Başkanlığına getirilmişti. İlk seçimlerde de Urfa’dan Milletvekili seçildi. Dostluğumuz hep devam etti onunla . Belediye Başkanı iken ve Milletvekili olarak hep onunla dostluğumuz çok iyi oldu. Zaten sen kızsan o sana kızmazdı. Yumuşak huyluluğu onun vazgeçilmez bir tavrı oldu. Faruk Bayrak, Mehmet Atilla Maraş ile aynı dönem Urfa’dan seçilmişlerdi. Bir gün TBMM kulisine uğramıştım. Oturmuş kuliste kahve içiyorduk. Yerinde duramayan dost canlısı , Türkiye’de yayıncılıkta üstüne kimsenin olmadığı, çok sevdiğim; sözünü esirgemeyen, doğrucu Davut emsali Faruk Bayrak: “ Hacı abe, Togo’dan Müfit Yetkin bize ayakkabı alacak sözü var. Siz de buyurun ! Size de bir çift alsın! “ dedi. Ben “ teşekkür ederim“ dememe rağmen: Israrla ”olur mu Müfit bey üzülür siz gelmezseniz? ” deyip durdu. Müfit Yetkin de buyur edince mecbur Togo’nun satış mağazasına birlikte gittik. Onlar aldılar Togo’dan beğendiklerini ve Müfit bey, bana da beğendiğim kahverengi bir çift kundura aldı. Teşekkürlerimi iletmiştim kendisine. Faruk Bayrak durur mu? Başladı Müfit beyle şakalaşmaya. Öyle ki Müfit lal kesilmişti. Müfit Yetkin’den hem vadedilen ayakkabılarını almıştılar, hem de o, tariz oklarının hedefinden kurtulamamıştı ellerinden. Faruk Bayrak damarına basıyordu Müfit’in. O günü hiç unutamıyorum. Rahmetli ile çok gülmüştük çok. Alaettin Çataltaş ile Müfit Yetkin oto alım satımlar da rakip idiler. Biri Renault‘un , diğeri ise Opel’in bayiydiler. Biri çok konuşkan diğeri ise ağır çekim idi. Onların dostluklarına halel gelmeden devam ediyordu, ticaretleri. Dostlukları sıra gezmelerinde bile devam ediyordu onların . Müfit Yetkin’in Haşimiye Meydanındaki Yetkin Eczahanesini Necati Satıcı işletiyordu . Hatta çoğu Necati Satıcı’yı Eczahanenin sahibi bilirlerdi. Akrabası Necati Satıcı cana yakın Urfa‘da iyi bir esnaf beyefendisiydi. İnsanları kendine gönülden bağlardı. Dili tatlı, sözü bal gibi idi onun. Yıllarca birlikte çalıştı onunla. Ayrıldığını duyunca çok üzülmüştüm doğrusu. Refah Partisi Urfa İl Başkanımız Şevki Hafız ismiyle maruf Mehmet Altıngöz ağabey evin önünde faili belli , ama faili meçhul bir suikasta uğrayınca tedavisi için acilen Urfa’dan , Ankara’ya Gazi Hastanesine nakledilmişti.Gazi Hastanesinde Ortopedi Profesörü Dr. Haluk Yetkin hemşehrimiz başarılı bir ameliyatla müdahale etmişlerdi. Hafız ağabey gün gittikçe kendini topluyordu. Erbakan hocanın Başbakanlığı döneminde vuku bulan bu hadiseye herkes şaşmıştı. Ciddi bir takibata rağmen faili bulunamamıştı. Hafız ağabeyin Urfa’dan gelen ziyaretçilerinin tümünü eski Refah Partisi İl Başkanımız Halil Soran Bahçelievlerdeki hanelerinde misafir eylemişlerdi. Orada Halil Soran’ın kayınbiraderi Abdurahman Müfit Yetkin de misafirlerle ilgilenmiş o gün ve ben ona takılmıştım. Halil Soran’ın cömertliğini her dostu bilirdi. Çok mahzun olmuştuk bu suikasttan. Urfa’da bir kumpas kurulmuştu ama Allah’tan Hafız ağabey ölümden kurtulmuştu. Hafız ağabeyin dostluğu tüm dostlukların üstünde idi benim için. Şevki Hafız mert, sözünün eri ve davasına baş koyacak kadar sadık bir mümin idi. Muhsin Melik’e yapılan suikast ile bir kargaşa çıkarılmak istenmişti huzur adası Urfa’da. Fakat tutmamıştı bu kirli oyun. Hafız ağabey kurtuldu ve uzun yaşadı aramızda. Ben 28 Şubat alçak darbesinden sonra yurtdışında bin yüz gün hicrette kaldım. Döndükten sonra o günlerin geri gelmemesine dua ederek Hafız ağabeyle şakalaşırdık olanları anarak . Abdurahman Müfit Yetkin hastalığını sakladı biz dostlarından. Çok üzüldük. Keşke haberimiz olsaydı belki dertleşir derdine derman olmaya çalışırdık O, kibar bir dosttu. Rahatsızlık vermeden aramızdan ayrıldı sessizce ve biz onu uğurladık, o dönülmez öte aleme. Meret hastalık onu kendine getirmeden ayırdı bizden. Her canlı bir gün sırası geldiğinde onun ruhu mutlaka gidecek o geldiği ervah alemine. Beden oluştuğu toprak olur. Ama ölümsüz ruh döner asli vatanına. Ölüm ibret almağa bizler için en büyük derstir. Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.
Başta kederli ailesine, seven dostlarına , siyasi yol arkadaşlarına Yüce Rabbimden sabırlar dilerim.
İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciün.
İbrahim Halil ÇELİK