eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Az Bulutlu
25°C
Ankara
25°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
25°C
Cumartesi Az Bulutlu
25°C
Pazar Az Bulutlu
23°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C

Prof. Dr. İsmail AYDOĞAN

Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Kahramanmaraş ve Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Teftişi Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimler Enstitüsünde, aynı alanda, yüksek lisans ve doktora yaptı. 2015 yılında profesör oldu. "Kuram ve Uygulamada Eğitim Bilimleri", "Eğitim ve Paradigma", "Kültür Temelli Eğitim", "Eğitimin Türkçesi", "Eğitimde Nezaket", "Bir Dava Adamı Nurettin Topçu" ve "Eğitimin Kimlik Arayışı" adlı kitapları yazmıştır. Ayrıca ulusal ve uluslararası dergilerde yayımlanmış altmışın üzerinde kitap bölümü, makale ve bildirisi bulunmaktadır. Çalışma alanları, eğitim felsefesi, eğitim politikası, eğitim sosyolojisidir.

    Selâmet der kenârest

    Sadi Şirazi, Bostan ve Gülistan adlı muhteşem eserinde anlatır: “Tilkinin biri düşe kalka kaçıyor. Birisi ona sormuş: Ne âfet, ne felâket var ki bu kadar korkuya sebep oldun? Tilki demiş ki: Develeri angaryaya (hiçbir ücret ödemeksizin ve zorla, baskı ile yaptırılan iş) tutuyorlarmış diye işittim. Tilkiye demişler.- Ahmak! Senin deve ile ne münasebetin, deveye ne müşabehetin (benzerliğin) var? Tilki cevap vermiş: Susunuz. Eğer hasutlar (hasetçiler, kıskançlar), garezkârlar (düşmanlar) benim için «bu devedir» derler de yakalanırsam benim deve olmadığımı anlatarak beni kurtarmak için kim çalışır? Iraktan tiryak (panzehir) gelinceye kadar yılan sokan ölür gider. Hasutlar (hasetçiler, kıskançlar) pusuya girer; haksız davacılar bir bucakta oturur, gözetirler. Eğer bunlar senin güzel ahlâkının hilafını anlatırlar ve sen padişahın divanına çıkarılarak, suale, itaba mâruz olursan, o sırada senin lehinde kim söz söyleyebilir? Binaenaleyh ben onu münasip görüyorum ki kanaat mülkünü bekliyesin, büyüklük fikrini bırakasın. Nitekim akıllılar şöyle demişlerdir:“ Be-deryâ der menâfî’ bî-şümârest. Ve ger hâhî selâmet der-kenârest”. Yani “Denizde sayısız menfaatler olsa da, selâmet denizin içinde değil kenarındadır.”

    Malumdur ki Şeyh Şirazi tembelliği öğütlemiyor. Dünyaya aşırı meylin zararlarından bahsediyor olsa gerek. Eğitimi insanın içine olan yolculuk yerine dışına olan yolculuk olarak konumlandırmanın zararlarından biri, belki de en önemlisi bu: Dünyaya aşırı meyletmek. Elbette dünya, yaşamak için gönderildiğimiz bir yer. Burada bir imtihandayız. Bundan dolayı ilk görevimiz kendimizi ve kendimizde içkin olanları keşfetmek. Yunus Emre buna ilim der. İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Yine Yunus, okumaktan murat, Hak’kı bilmektir, okudum bildim deme, çok taat (ibadet) kıldım deme, eğer Hak bilmez isen, abes yere gelmektir diyerek bize keşfin mahiyetini de izah etmiş olur.

    İnsanın kendinde Hakkı keşfetmesi, kendini ve kendinde olanı keşfetmesi demek esasında. Bana ne verilmiş, ne kadar verilmiş ve verilen bu emanetlerle bu dünyada (imtihanda) neler yapmalıyım soruları bir eğitim sürecidir; bu sürece katılana talebe (öğrenci) denir; bu sorulara cevap almaya eğitim almak; cevabı bulana eğitimli insan denir. Buradan kendini ve sınırlarını bilen insan çıkar. Bu insanlardan müteşekkil topluma Farabi, erdemli toplum der. Liyakat bu eğitim sürecinin sonucudur, erdemli insanları tanımlar ve ancak erdemli insanlarla liyakat sağlanabilir. Aksi durumda, yani böyle olmayan toplumlarda (ki Farabi bu tür topluma kusurlu toplum der) Şeyh Sadi Şirazi’nin yukarıda öğüdü bir tembih hükmündedir: Selâmet der-kenârest. Yani kurtuluş kenarda olmaktır.

    İnsanın kendini bilmesinin erdemli toplum yaratması, insanın ahlaklığındandır. Ahlak, insanın kendinin dışındaki her şeyi ve herkesi kendinden öncelikli ve önemli görmesi demektir. Bu toplum, Farabi’nin tespitiyle kâmil toplumdur. Elbette bu bir hayal değil. Boş bir ümit de değil. Kedi ulaşamadığı ciğere murdar dermiş misali, elde etmeye gayret etmediğimiz güzelliklere bunlar eskidenmiş deyip geçme âdetini terk etmek gerek ilkin.

    Dışa yolculuk yaptıran eğitimi ikinci plana koyup, içe yolculuk yaptıran eğitime öncelik vermeliyiz. Dışa yolculuk en basit olandır. İçe yolculuk eğitimin temelidir, bu temelin üstüne bina inşa etmek, dışa yolculuktur. Öğretim amaçlı, istihdam odaklı, meslek merkezli eğitim öncelik olmamalıdır. Bunlar ancak içe yolculuğunu tamamlamış insanın elinde anlam kazanır; bunlardan elde edilecek fayda, ancak o zaman zuhur eder.

    Bu nedenlerden ötürü günümüzde, günümüz eğitiminde gerçek eğitim yoktur. Başka bir deyişle günümüzde okullar olsa da, okullar da öğretmen ve öğrenciler olsa da, bu okullara istediğiniz şekilde müfredat koysanız da, bu okullarda eğitim yoktur. Çünkü Sezai Karakoç’un ifadesiyle, “artık çamaşırlar yıkansa da hep kirlidir, herkes salonda toplansa da kimse evde değildir.” Böyle bir evde yahut toplumda hem bedenen hem zihnen içerde olmak değil, kenarda olmak gereklidir. Aksi takdirde toplum, içinde bulunduğu sarhoşluk halini size de sirayet ettirecektir. En azından zihnen bunu başarmak gerekir: Selâmet der kenârest…

    Yazarın Diğer Yazıları
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.