Dünya üzerinde insana hitap eden çok sayıda sistem, ideoloji, görüş, düzen ve din bulunmaktadır. Bunlar toplumsal düzeni yakından ilgilendiren eğitim, ekonomi, hukuk ve benzeri alanlardaki görüşleriyle insan hayatına bir şekil vermeyi amaçlarlar. Hedef kitle aynı olduğu için hepsinin birbirine benzeyen yönleri vardır, ama benzemeyen yönleri de. Az bile olsa asıl ayırt edici olan kısım bunların benzemeyen yönleridir; yoksa her biri farklı yapılar olarak karşımıza çıkmazlardı.
Hayatımıza şekil veren veya vermeye çalışan düşünce sistemleri içinde İslam’ın ayrı bir yeri vardır. Bazı sistemler ekonomiyi, bazıları hukuku, bazıları eğitimi, bazıları başka bir alanı önceleyerek tezler öne sürerken İslam, hayatın her alanına el atma çabası içindedir. Her ne kadar onu bir din olarak vicdanlara hapsetmeye çalışan yaygın bir görüş bulunsa da tarih pratiğimiz içerisinde İslam’ın akla gelebilecek her konuya dokunduğunu görürsünüz.
Artılarıyla eksileriyle İslam diye bir din yaşanmıştır ve hâlâ o, dünyadaki en etkili düzenlerden biri olarak varlığını sürdürmekte, milyonlarca kişi tarafından kabul görmektedir. Ne kadar yeni sistemler, görüşler, ideolojiler ortaya çıksa da alt yapısı, tezleri, görüşleri, vaadleri ve sunduklarıyla o varlığını sürdürecektir.
İslam, kendisini hak olarak kabul eder. Karşıt görüşler de şüphesiz kendilerini hak olarak görürler. Böylece ortaya bir mücadele alanı çıkar. Bu mücadele basit kavgalardan, tartışmalardan savaşlara kadar geniş bir spektrum gösterir. Mücadelelerin sonuçta kazananları, kaybedenleri olur ve hayat bir şekilde devam eder gider.
Değişen dünya ortaya çıkan bu sorunla mücadelenin yöntemini baskı, zulüm, soykırım ve bazen de sentezlerde bulmuştur. Böylece İslam’ın sentezlendiği pek çok fikir akımı ortaya çıkmıştır…
‘İslamî sosyalizm’ bir başka yaygın sentez görüştür. İslam ilkelerinin sosyalizm ilkeleriyle uyumlu olduğunu öngören bu görüş belli ülkelerde zaman zaman çok etkili olmuştur. Bazen Marksist ekonomik, politik ve toplumsal öğretilerin İslamî bir çerçevede uygulanması gerektiği öngörüsüyle ‘İslamî Marksizm’ olarak da adlandırılmıştır bu sentez. Terimsel bir ifade olmasa da ‘İslam-sol sentezi’ tabiri de yer yer kullanılmaktadır.
Sosyalizmin giderek küçüldüğü, kapitalizmin çok daha ön plana çıktığı günümüzde ‘Anti-kapitalist müslüman’ ve ‘Kapitalist müslüman’ gibi tabirler girdi literatürümüze. Her ne kadar birer suçlama ifadesi gibi kullanılsa da bu sentezlere ait yaşantıya sahip pekçok kişiyi çevrenizde görebilirsiniz.
Ve gelelim ‘Seküler-İslam’ veya ‘Laik-İslam sentezi’ne. Bu terimleri belki ilk kez duymuş olabilirsiniz, ama ülkemizdeki en yaygın sentez görüşlerinden biridir ve milyonların hayatına şekil vermektedir. Ülkemizde müslümanlar vardır, laikler vardır, bunlardan çok daha fazla da laik müslümanlar vardır.
Sentezlere nasıl yaklaşmak gerek, bilemiyorum. Okuyup biraz irdeleyince görüyorum ki aslında yukarıda bahsettiğim hiçbir görüş birbiriyle sentezlenebilecek durumda değil, ancak hepsi de kitleleri peşine takmayı başarabilmiş.
Türklüğü ve İslam’ı ele alalım. Biri elma biri armut. Biri bir ırk, biri bir din. Şimdi oturup bunların farklarını yazmayı beklemeyin benden. Türklerden Müslümanı da olur, Hıristiyanı da, Yahudisi de ve hatta başka herhangi bir dinden olanı da. Müslümanın da Türkü de olur, Arabı da, İngilizi de, Fransızı da… Her ne kadar İslam, yeryüzünde Türklerin sayesinde büyük bir güç olmuş, bazen Türk deyince akla hep İslam gelmiş olsa da bunlar iki ayrı kavrama tekâbül ederler.
Birileri yükseliş dönemindeki uygulamalardan hareketle İslam’ın sosyalizme benzerliğini dikkate almış, öyleyse müslüman sosyalistler olalım demişler. Bir başka grup kapitalizme benzerliğini dikkate alarak her ne kadar isimlendirmese de müslüman kapitalistliği veya kapitalist müslümanlığı seçmiş. Bir de bunlara karşı anti-kapitalist müslümanlar çıkmış. İslam’da sosyalizm veya kapitalizm bulunuyor olsaydı bunların ortaya çıkmasına gerek kalır mıydı? Bunlar hepsi farklı fikir sistemleri… İslam bunların hiçbiri olmadığı gibi hiçbirinin antisi de değil.
Sentezlerin içinde belki de en ilginç olanı ‘Laik-İslam sentezi’. Laiklik bizde ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ olarak tanımlanır basit bir şekilde. Ancak gerek bizde gerekse dünyada ortaya çıkardığı etkiler açısından hiç de bu kadar basit bir şekilde tanımlanabilecek bir terim değildir. Nitekim zaman zaman laikliğin tanımlanmasına ilişkin tartışmalara şahit olursunuz, ama yine de ortaya konulmuş bir tanım bulamazsınız. Dolayısıyla laikliğin herkesin kafasında farklı bir tanımı vardır ve gücü elinde tutanlar onu istediği gibi kullanırlar.
Laiklik denince bizde en hoşlanılmayan karşılık ‘dinsizlik’tir. Dinsizlik demek yerine ‘dinî olmayan’ tabiri daha çok tercih edilir ya da tercih edilmesi istenir. Cumhuriyetimizin ilk zamanlarında ‘Laiklik’ terimini ‘Lâ-dinî’ olarak kullananlar olmuştur. Arapça olan bu kelime bazı Arap toplumlarında hâlâ dinsizlik olarak algılanmaktadır. Peki bu iki karşılığın farkı nedir? Aslında sözlük anlamı olarak aynı kapıya çıkıyor gibi görünüyor, ancak toplumda algısı farklı oluyor. ‘Dinsizlik’ denilince toplumun tamamen dinden arındırılması anlaşılırken ‘dinî olmayan’ denilince belli alanlardaki düzenlemelerin dinî olmayan kaidelere dayandırılarak yapılması anlaşılıyor. Dünyada ve hatta ülkemizde belli dönemlerdeki aşırı uygulamalara bakınca insan iki karşılığa da hak vermemezlik edemiyor.
Son yıllarda ülkemizde meydana gelen ılımlı iklim, bazılarını rahatsız etse de genel olarak toplumsal barış adına bir ilerleme olarak kendini göstermiştir. Dışlayıcı, ötekileştirici şeklinde eleştiriler getirenler ya küçük bir azınlık ya da onların suyuna gidenlerdir. Bu ülke, dışlamanın da, ötekileştirmenin de en âlâsını daha önce görmüştür.
Laik-İslam sentezinin toplumsal barışa katkısı bulunsa da bunların ayrı sistemler olduğunu görmezceden gelemeyiz. Nitekim gerçekliğin böyle olduğunu görmeyen ve görmezceden gelenlerden akla gelmedik davranış şekilleri sudur etmektedir. Bu toplum yüzlerce yıl boyunca Yahudi, Ermeni, Hıristiyan ve benzeri her etnik gruptan insanla birlikte yaşamış, saygıyı, hoşgörüyü, yardımseverliği elinden, dilinden düşürmemiş, ama hiçbir zaman da kimliğinden vazgeçmemiştir. Günümüzde toplum yapıları daha çeşitli bir hâle gelmiştir. Bir müslümanın Türk, sosyalist, kapitalist, laik gibi terimleri çok iyi bilmesi, hangisi olabileceğine, hangisi olamayacağına iyi karar vermesi gerekir. Eğer kararı siz vermezseniz sizin adınıza her zaman bu kararı verecek birilerinin bulunabileceğini de bilmelisiniz.