eğitim,öğretim,terbiye,talim,Meb,Üniversite,öğrenci,öğretmen,muallim,öğretim üyesi,maarif,aile,
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara
Hafif Yağmurlu
23°C
Ankara
23°C
Hafif Yağmurlu
Perşembe Az Bulutlu
24°C
Cuma Hafif Yağmurlu
23°C
Cumartesi Yağmurlu
18°C
Pazar Hafif Yağmurlu
20°C

Meral ÇALIŞKAN ALKAN

1993 Ankara doğumlu. Lisans eğitimini Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Hemşirelik bölümde tamamladıktan sonra; Hemşirelikte Yönetim Anabilim dalında Gazi Üniversitesinde tezsiz, Bozok Üniversitesinde tezli yüksek lisansını yaptı. Hemşirelik mesleğine dair şahitliklerini ve hikâyelerini tarihe not düşürmek üzere yazıyor.

    6 Şubat’ı Hatırlamak..!

               

    Yine her zaman ki gibi dünya telaşı içinde herkes işinden gelmiş, akşam yemeği, çay, sohbet muhabbet, belki çocukların ödevi ile uğraşıp akşamı, gece etmiştik. Çocuklarımızı yatağa yatırıp hergün yaptığımız gibi yine uykuya dalmıştık. “Uyku yarı ölüm halidir” cümlesini unutarak, belki de hiç hatırlamayarak.

                Oysa o gün, 6 şubat 2023, sabahına bugün de iş var diye kalkamadık.

                6 şubat günü, üst üste yaşanan o büyük deprem, asrın felaketi… Saatler 04:17 yi göstermişti ve büyük bir gürültü ile uyanmıştık/ uyandırılmıştık yataklarımızdan. AFAD’a göre 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde 9 saat arayla olan iki deprem: ABD jeoloji ajansı verilerine göre ise; 11 saat içinde en küçüğü 5,7 ve en büyüğü 7,8 olan Antep, Maraş ve Malatya merkezli peş peşe 7 büyük deprem gerçekleşti.

                Bu uyanış sandığımızdan farklıydı, bu deprem sandığımızdan çok başkaydı. Merkez üssü iller dışında civar illeri de etkileyen çok büyük bir afetti bu.

                Kayseri depremi hisseden, hem de çok ciddi hisseden illerden biriydi. Belki diğer illerdeki gibi yıkım yoktu ama o gece, o sabah ve günün devamı tam bir kıyamet sahnesiydi. Gece olan depremle beraber insanlar evlerinden kaçmaya başladılar. O çok sevdiğimiz, içine köşesine bucağına özendiğimiz o evleri bir çırpıda terk etmişti, Kayseri. Sokaklar arabalar ile dolmuş, trafik kitlenmiş, her zaman ki rutinler unutulmuş ve insanlar can korkusuna düşmüştü. Ta ki iş saati gelene kadar…

                Hayat yine bildiğini okumaya, gece yine sabahı karşılamaya başlamıştı. Ürkerek çekilmişti yine evlerine Kayseri’li… İşe gitmesi gerekenler gitmiş, rutin başlamıştı. Ama bu sefer ki depremin pek kolay gitmeye gönlü yoktu. Saat 14-15 arasında yine korkunç büyüklükte bir deprem daha. Merkez üssü yine Kayseri olmamasına rağmen çok büyük bir sallantı…

                Öyle büyük bir sallantı ki, iki buçuk yaşındaki bir çocuğun ağzından “anne yeter artık, yeter sallama tamam, tamam oyun bitti” cümleleri dökülmüştü.

                “Anne, yeter, oyun bitti”  sahi bitmiş miydi, oyun?

                Evet bazı çocukların oyunları bitmişti. Bazı annelerin sakinleştireceği çocukları yoktu artık ya da bazı çocukların korkuyla sarılabilecekleri anne/babaları yoktu artık. Güvenle (!) girilebilecek bir ev yoktu bazıları için…

                Kurtulmak! Nasıl bir kelime bu kadar anlamını yitirebilir ki. Bu depremde bu kelime anlamını yitirmişti! Ölmek mi, kurtulmak olmuş yoksa hayatta kalabilmek mi kurtulmak olmuştu belli değildi…

                Kahramanmaraş, Gaziantep, Hatay, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Malatya, Adana, Osmaniye ve Kilis… acının, üzüntünün, gözyaşının, bekleyişin başladığı o şehirler.

                Bazı insanlar yoğunbakım önlerinde ya da acil koridorlarında çaresizce, ellerinden bir şey gelmemesinin acısı ile öylece bekler, beklemek zorunda kalır hani… bu illerde kurtulanlar tam da bu şekilde bekliyorlardı. Gözlerinin önünde iki damla yaş, yürekleri buz tutmuş, birilerinin birşeyler yapmasını, gelip canlarına can katmalarını bekler olmuşlardı. Günlerce sürmüştü bu bekleyiş… Beklemenin acısı olur mu ? Oluyormuş birkez daha ülkecek gördük bunu, tıpkı 1924 Erzurum, 1939 Erzincan, … 1999 Marmara depremlerindeki gibi.

                Bekleyişin, kurtuluşun daha güzel anlamlar kazanacağı günler görmek ümidiyle… Tüm ülkemizin başı sağolsun.

    Yazarın Diğer Yazıları
    19.05.2023 09:18
    24.01.2022 01:00
    06.03.2024 19:00
    20.11.2023 09:00
    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.