SERDAR BİLER
Kadim kültürümüz, insanı eşref-i mahlukat olarak görüp tüm yaşamını ve dünyasını bu bakış üzerinden şekillendirmeye çalışmıştır.
Cemiyet hayatıyla birlikte sanat, edebiyat ve eğitimin temelinde de bu anlayışın yattığını görebiliyoruz.
Aslında eksiklerine rağmen insan ve cemiyet merkezli bu anlayış, uzun yıllar kültürümüzün şekillenmesinde, irfani ve vicdani bir bakış kazanmasında etkili olmuş; insana ve cemiyete duyarlı, özü itibariyle insani değerleri merkeze alan medeniyet tasavvurumuzun da temelini teşkil etmiştir.
Özellikle 20. yy’da gelişen bireyci, maddeci ve irfani bakıştan yoksun “modern çağ”la birlikte diğer toplumlar gibi bizim toplumumuz ve medeniyetimiz de bu çağın yıkıcı tesirinden etkilenmiş; kültür, sanat, edebiyat ve eğitim anlayışımız da bu tesire göre şekillenmeye başlamıştır. Bu yeni maddeci anlayış, belki insanı maddeten ve fizyolojik ihtiyaçlar bakımından refaha daha çok yaklaştırsa da manen, ruhen ve vicdanen insani değerlerden uzaklaştırmış, insani merkeze alan kadim kültüre dair irfani değerleri yozlaştırmış ve insanlığı yalnızlığa, boşluğa ve köksüzlüğe mahkum etmiştir.
Bizim sosyo-kültürel yapımız ve eğitim anlayışımız da bundan nasibini almıştır.
Sözünü ettiğimiz bu modern çağ insanının yalnızlığına ve bunalımına çare ise kadim medeniyetimizin insanı merkeze alan irfani değerlerini eğitim mantığımızın temeline yerleştirerek Yahya Kemal’in de dediği gibi “Kökü mazide olan ati” anlayışını hakim kılarak geleceğe yürümektir.
Medeniyetimizin kadim değerlerini geleceğin inşasında birer temel taşı vazifesiyle değerlendirerek hem medeniyet tasavvurumuz hem de insan odaklı dünyaya bakışımız, diğer toplumların da bu bunalımdan kurtulmalarında birer umut ışığı olacaktır.
Kendi medeniyet değerlerinin ve gücünün bilincinde olan ve aynı zamanda dünya perspektifinde kendine yön tayin edebilen, araştıran, soran, sorgulayan, hazır bilgiyi kopyalamak yerine, ürettiği yeni bilgiler ve değerler ışığında insanlığa katkı sunabilen bireyler yetiştirmek için eğitim anlayışımızı insan odaklı irfani değerler üzerine inşa etmemiz elzemdir.
Bu medeniyetimize ait irfani değerler kendini, savaş topuna nakşettiği lale figürlerinde, küçük birer sarayı andıran kuş evlerinde, yoksullara ferahlık veren sadaka taşlarında, iftar davetlerinde misafirlere verilen diş kiralarında, ticari hayat gibi duygusallığın ve ince ruhluluğun pek önemsenmediği çarşı ve hanlardaki dükkanların kapı ve pencerelerinde estetik birer nişane olarak kendini göstermiştir.
Bu somut örnekleri ve ince ruhumuzu yansıtan değerleri artırmak mümkündür. Medeniyetimiz ve onu inşa edenler, her ne inşa etmişlerse içine ve hamuruna mutlaka insana, sanata, nezakete, naifliğe dair bir öz/maya katmışlardır.
Bu insani derinliği biz de eğitim anlayışımızın temeline birer öz/ maya gibi yerleştirmeli ve geleceğimizi bu mayanın verdiği kıvam ve tatla şekillendirmeliyiz.
Bu öz/mayayı yukarıdaki somut örneklerde görebildiğimiz gibi daha derin ve etkili halini Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlana, Mısri, Kaygusuz Abdal, Aşık Veysel gibi daha nice sanat, düşünce ve gönül erlerimizde görmek mümkündür.
Bize düşen, küllenmiş ateşimizi yeniden harlayarak hamurumuzda zaten var olan bu mayayı tekrar ekmeğimizin özü yapıp ekmeğimizi pişirmektir. Saygılarımla…